YUKARI ÇIK

Kaç Kişi Online

10 Aralık 2016 Cumartesi

Okudum: Albayım Beni Nezahat İle Evlendir


"Al bu elmayı Nezahat" diyebilirdim, "sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. İnce bıyıklı tek dişi altın olurum. Meftun olurum, meczup olurum. Uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. Nasıl söyleyeceğimi bilmem susarım. Susmak üzerine konuşmak gerekse, beni çağırırlar, oturur susarım. Dolmabahçe saat kulesiyle, Çırağan Sarayı ile konuşurum. Duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: 'Albayım beni Nezahat ile evlendir.' Sülüs yazarım, kufi yazarım, latin yazarım. Gotik yazamam. Yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. Yemeden içmeden kesilir, alık olurum. Adımı sorsan duymaz olurum. Kötü olurum, iyi olmam Nezahat. Ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. Bende sevdiklerince terk edilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. Al bu elmayı Nezahat. Yüzünde göz izi var."

7 Aralık 2016 Çarşamba

Dostuma Doğum Günü Mektubum


Kıymetli dostum. Aralık ayına girdik gireli ben de bir heyecan ki sorma. Kendime her gün hatırlatma yapıyorum doğum gününü. Unutacağımdan değil de geciktireceğimden korkuyorum. Bilirsin 00.00'dan sonra mesajımı yollarım illaki. Sonra o mesaj sana ulaşır ve mesafeleri anlamsız kılar. Benim yerime sarılır. Hepi börtdey der. Mumları yakar, bir dilek tutturur ve alkışı patlatır. E sonra da bir doğum günü selfiesi çekilir üstüne. İlki beğenilmez. İkincisi üçüncüsü dördüncüsü çekilir. Sonra gına gelir bırakılır.

2 Aralık 2016 Cuma

Çekiliş Duyuruları


Duyduk duymadık demeyin efenim. Birbirinden güzel iki çekilişten sizleri haberdar etmeye geldim. İlki ben bugünlerde'den ikincisi bayan kirpik'ten. Hadi bakalım şansı bol olan kazansın. İlk çekilişin süresi belli değil. Çekiliş sona erince başlıkta kapandı ibaresini göreceğiz. Katılım şartları blogu takip etmek ve postu blogunuzda paylaşmak. Artı hak için instagramdan takip edebilirsiniz. Gerekli bilgileri ilgili postun altına yorum olarak yazmayı unutmayalım. 

29 Kasım 2016 Salı

Sınavlar Bitti


Son yazımdan bu yana bir ay geçmiş. Koca bir ay. Tabii sınavlarla boğuşunca insan anlamıyor nasıl geçtiğini zamanın. Kasım da bitti işte. Kış geldi artık. Yağmurlu ve soğuk günler başladı. Muğlanın yağmuru da durmak bilmiyor ama. Sırılsıklam ediyor anında. O kadar ki bazı günler okula gidemiyorum. Ya hiç çıkmıyorum evden ya da yarı yoldan geri dönmek zorunda kalıyorum. Fakülteye ıslanmadan ulaşmamın tek yolu taksi. E öğrencide ne arar taksi parası...

25 Ekim 2016 Salı

The Walking Dead 7.Sezon Başladı


Nihayet the walking dead yeni sezona merhaba dedi dün. Ama öyle bir giriş yaptı ki darmadağın etti izleyenleri. Tabii en başta beni. Burnumu çeke çeke izledim. Hala da etkisindeyim. Ağlamaya meyilli bir ruh hali. Bu hafta böyle yaslı geçer. Glenn için lokma döktürüp mevlüt okutacağım utanmasam. O kadar yani. (Geri dön glenn!)

15 Ekim 2016 Cumartesi

Hikaye: Tuhaf


İşten eve dönüyorum. Aylardan ekim ama güneş hala yakıyor. Oflaya puflaya yürüyorum sokakta. Kaldırımın kenarında yavru bir kedi görüyorum. Gözleri hafif aralık. Sıcaktan mayışmış gibi. Derken elimdeki anahtarı düşürüyorum kedinin üstüne. Tepki vermiyor. Eğilip anahtarı alırken öldüğüne emin oluyorum. Evimin kedisi ölmüşcesine bir hüzün çöküyor içime. Orada az daha kalırsam ağlayacağımı bildiğimden hızlı adımlarla yürüyorum eve doğru. Bakışlarımı da sol tarafımdaki çiftliğe doğru kaydırıyorum. Bir horoz giriveriyor kadrajıma. Sert sert bakıyor bana. Hatta nefretle. Ürküyorum. Yanlış olan bir şeyler var sanki. Kaskatı duruyor bu horoz. O minik kedi gibi. Hayır ölmüş olamaz. Ayaklarının üzerinde duruyor. Aklıma ilkokuldaki 'tıp oyunu' geliyor. Hani öğretmen 'tıp' dediğinde donar kalırdık ya onun gibi donmuş kalmış bu hayvancık da. 

Kafamı kaldırıp bulutlara bakıyorum. Kafam her karıştığında yaptığım gibi. Ama bu sefer pek yardımcı olmuyor bulutlar. Ani bir yağmur başlıyor. Kafamı eğerek yürüyorum. Anında sırılsıklam oluyorum ama yerde bir yağmur damlası bile yok. Ne tuhaf gün! Normal bir şeyler duyma umuduyla arkadaşımı aramayı düşünüyorum. Elimi cebime götürüyorum. Cebim yok! Oysaki cepli bir pantolon giydiğime ve telefonumu cebime koyduğuma eminim. Ayaklarıma bakıyorum. Bir gariplik yok. Daha büyük adımlar atıyorum. Artık eve ulaşmak ve tüm bu tuhaflıkların dışında kalmak istiyorum. Etrafıma bakmamaya gayret ederek yürüyorum. Ama köşeyi döndükten sonra işler değişiyor. Karşımdaki yaşlı ağaca bakmak için karşı konulmaz bir istek duyuyorum. Çünkü çocukluğumun ilk uçurtması bu ağacın dallarına takılı kalmıştı. Ve bu ağacı her seyrettiğimde aslında çocukluğumu seyrederdim. Maalesef bu defa öyle olmuyor. Sadece büyük bir boşluk görüyorum. Uçurtmam, çocukluğum, gitmiş. İyice yaklaşıyorum ağaca. Kızgınım ama kızamıyorum. Bi hayli üzgün ve korkmuş görünüyor çocukluğumun ev sahibi. Gövdesini okşuyorum usulca. Gözyaşları elimi ıslatıyor. Yaşları dinene kadar okşamaya devam ediyorum. Sonra oturup sarılıyorum. Saatlerce kalıyoruz öyle. Sessizliği bozup gerçeği ilk kabullenense o oluyor. 'Artık yalnız ve yaşlı bir ağacım' diyor. 'Senin çocukluğun benim gençliğimdi.' 

10 Ekim 2016 Pazartesi

Pazartesi Motivasyonu


Zaman öldürmek yerine bir şeyler yapın; çünkü zaman sizi öldürüyor.” Paulo Coelho

Haftanın ilk gününe güzel bir motivasyonla başlamaya ne dersiniz? 

*Yazıyı bir youtube videosundan sizler için derledim.

7 Ekim 2016 Cuma

Tavada Çakma Pizza


Sabahki ders erken bitince koşa koşa eve geldim. Hemen yastığıma yorganıma sarıldım. (Aksi beklenilemez zaten.) Bir saat kadar uzandım telefonla oyalanarak. Sonra da kalkıp pizzamsı bir şey yaptım öğle yemeği niyetine. Kendim yaptım diye demiyorum çok güzel olmuş. Tam benim sevdiğim gibi ince ve çıtır. Aynı zamanda oldukça da pratik. Sağlıklı, lezzetli, her bütçeye uygun bla bla bla.

4 Ekim 2016 Salı

Bir Yudum Kitap


Geçenlerde bir blogger arkadaşımızın sayfasında görmüştüm bu başlığı. Kim olduğunu şu an hatırlayamıyorum ama teşekkür etmek istiyorum kendisine burdan. Çünkü onun vesilesiyle varlığından haberdar olduğum bu platform sayesinde güne daha bir güzel başlıyorum. Her sabah birbirinden güzel roman ve hikayelerden kısa kısa pasajlar düşüyor e-posta kutuma. Sıcacık bir günaydın mesajı eşliğinde. Ben de afiyetle ve heyecanla okuyorum her pasajı. Umarım sabahları bize söylediği gibi hep var olur biryudumkitap.com ve güzel ekibi 🙂

27 Eylül 2016 Salı

Okudum: Engereğin Gözü - Zülfü Livaneli


İktidar görkemi öyle bir şey ki, ''bakışıyla her canlıyı kımıltısız hale getiren bir engereğin bile gözünü kamaştırıyor''.

Merhabalar. Geçenki paylaşımında İzmir'e veda eden ben on gündür Muğla'dayım. O on gün ne ara geçti nasıl geçti farkında değilim. Dersler başladı, yakında sınavlar da dayanır kapıya. Yöntem belli. Kütüphaneyi ikinci evim olarak benimsemeye ve kitapları sömürmeye kaldığım yerden devam edeceğim. İlk hafta falan demeden kütüphaneye attım bile kendimi. Okunacak birkaç kitap almak için tabii. Rafların arasında epey gezindim. Sonunda iki Zülfü Livaneli kitabında karar kıldım. Birini okuyup bitirdim. Diğerine bugün başlıyorum. Okuduğum kitabı da sizinle paylaşmak istedim. İlginizi çekeceğini umuyorum.

17 Eylül 2016 Cumartesi

Sahil Gözlemcisi


Güne sahildeki sabah yürüyüşüyle başlamak... Kıymetli uykumu bölmek zorunda kalsam dahi güne erken başlamayı hep sevmişimdir. Hele ki o temiz sahil havasıyla. Bambaşka oluyor. Bütün gün enerjik hissediyorum kendimi. Akşam da gün batımıyla sonlanan yürüyüş sonrası iyice hafifliyorum. Mis gibi bir uyku çekip sabahında sahilde açıyorum gözlerimi yine. Her şey istediğim gibi.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

1. Yıl Sürprizi


Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi geçen cumartesi blogumun birinci yılıydı. Bu nedenle sizlere sürpriz bir şeyler yapmayı istiyordum. Çekiliş falan mı yapsam diye düşündüm. Ama ne çekilişi yapacağımı bilemedim. O yüzden aklıma başka bir şey geldi. Şöyle bir headerlerinize (başlıklarınıza) baktım. Bazılarınızınki gerçekten çok güzelken bazılarınızınki kurtar beni der gibiydi. (Tabii herkesin kendi zevki, siz memnunsanız sıkıntı yok) Ben de hazır kendime yeni bir header yapmayı düşünüyorken sizlere de yapıverdim. Yapıverdim dediğime bakmayın hiç de kısa sürmedi. Hatta bütün gün bunlarla uğraştım desem yeridir. Umarım beğenirsiniz.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Günlükbaşağrısı 1 Yaşında


Bilin bakalım geçen cumartesi kimin blogunun birinci yılıydı... Tabii ki de benim canım blogum günlükbaşağrısı'nın. Birinci yılın kutlu olsun blogcum, nice yıllara inşallah. (Kadehler tokuşturulur) Gerçi inşallah maşallah ile olacak şey değil. Yazarsan varsın işte. Varsan mutlusun. Mutluysan da güzelsin. Bu kadar basit.

7 Ağustos 2016 Pazar

Fantastik Üçlü


Şu aralar size bolca kitap okuyup film izliyorum diyorum. Ama ne okuyup ne izlediğimden hiç bahsetmedim. Biriniz de sormadı yani aşk olsun. Bunun için sizlere çok pis trip atardım da hiç içimden gelmiyor şuan. Neyse ben öyle kuru kuru söylemekle olmaz diyip şimdilik sadece izlediklerimden daha sonraki yayında da okuduklarımdan kısaca bahsedeceğim.

2 Ağustos 2016 Salı

Ortaya Karışık #2


Sevgili blogum seni ihmal ettiğim için özür dilerim. Ama gündüzleri çoook sıcak oluyor, akşamları da üzerime ağırlık çöküyor yazamıyorum haliyle. Tamam tamam bakma öyle. Biliyorum bunların hepsi saçma birer bahane. Yazmak istesem bir yolunu bulur çölde bile yazarım. Önemli olan istek. Ne yalan söyleyeyim ben de istemedim pek. Yazacak çok şeyim var halbuki. Bu monoton günlere rağmen. Ama istek yok. Uzak bir yerlere gitti sanırım. En kötü ihtimal kışın burada olur. Gerçi emin olamıyorum da. Kendisi ne bir not bıraktı ne de gittiği yerden telefon etti. Ne kadar da ayıp, esefle kınıyorum...

22 Temmuz 2016 Cuma

İzledim: Simülasyon


10 gündür tek kelime yazasım gelmiyor. Ülke gündemi, ruh halimden daha hızlı değişiyor. Sürekli üzücü haberler geliyor. Tek bir günümüz sakin, huzurlu geçmiyor. Şu aralar baş ağrılarım da arttı. Kafam dağılsın diye bir sürü film izledim. Ama nafile... Neyse uzatmak istemiyorum. Bu konuları konuşmaktan midem bulandı artık. Umarım ki ülkemiz için bundan sonra her şey daha güzel olur. Olmalı, olmak zorunda. Çünkü son umut kırıntıları bunlar...

12 Temmuz 2016 Salı

Eğitimci Mi Satıcı Mı?


Geçenlerde başıma gıcık bir olay geldi. Aslında günüm o olaya kadar gayet güzel geçmişti. En sevdiğim arkadaşlarımdan biriyle buluşup oldukça eğlenmiştim. Ama ben ne zaman gereğinden fazla mutlu olsam kapanışta illa bir bokluk oluyor. Bu sefer de gelenek bozulmadı olan oldu.

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Bayram Değerlendirmesi

(Tatlı alır mıydınız?)

Merhaba sevgili bloggerlar. Hepinize mutlu bayramlar. Hem de en en en içten dileklerimle. Umarım bu bayram olmak istediğiniz yerde mutlu olduğunuz şeyi yapıyorsunuzdur. Yapamıyorsanız da üzülmeyin. Yalnız değilsiniz, ben de sizdenim.  (Ne de güzel avuttum di mi?) Neyse hadi gelin sizinle ufak bir bayram değerlendirmesi yapıp ne kadar mutlu olduğunuza bakalım. Aşağıdaki kelimelerden bu bayram içinde bulunduğunuz duruma daha yakın gelenlerini seçin. Seçtiğiniz kelimelerin yanında bulunan A ve B harflerini sayın. Çıkan sonuca inanamayacaksınız. (PALAVERE) 😂😂😂

2 Temmuz 2016 Cumartesi

İzledim: Senden Önce Ben


Daha önceki bir yazımda tek başıma sinemaya gittiğimden bahsetmiştim. Hangi filme gittiğimi ise söylememiştim. Bu yazıyı yazacağımı bildiğimden ötürü. Peki neden bu film? Açıkçası özel bir nedeni yok. Yani kitabı okuyup filmini dört gözle bekleyenlerden biri değildim. Sadece vizyondaki filmler arasından kendime en yakın bulduğum film olduğu için gittim. Eh tabii biraz da merak ettim. Kitabı herkesin elinde olunca...

23 Haziran 2016 Perşembe

Okudum: Fülfül Büyüsü


Kipadan on liraya almıştım bu kitabı. İndirimli kitap görünce pek dayanamıyorum da. İlla bir tane alacağım yani. Zaten son zamanlarda polisiye okudum çokca. Ehh haliyle sıktı hep aynı tür hep aynı tür. Bu kitabın da değişik bir havası vardı. 'Zapta geçmemiş bir büyücünün masalı' cümlesi yeterince kandırıcı geldi. Ben de Ahmet Ümit'e biraz ara verip bu kitabı okudum. Fakat umduğumu bulamadım. Sırf yarım bırakmayı sevmediğimden ve yazarın kitabın sonunu nasıl bağladığını merak ettiğimden sonuna kadar okudum. Pek sevmedim belki ama zaman kaybı da diyemem. Çünkü iyi kötü her kitap bir şeyler katıyor insana. Almasını bilenlere tabii...

18 Haziran 2016 Cumartesi

Önce Kendini Sev



Bugün kendimi sinemaya götürdüm. Evet, kendimi! Başkalarını mutlu etmeye çalışmaktan yorulan biri olarak bugün de kendimi mutlu etmek istedim. İlk olarak kimseden bir şey beklememe durağında inip kendi kendime yürümeye başladım. Sessizlik ormanında dinlenip huzur denizinde yüzdüm. Ve yoluma daima 'önce kendini sev' sokağında devam ettim. O yolda yürüdüğüm sürece önüme çıkan engelleri daha kolay aşabileceğimi biliyordum. Ve bu yolda yürürken istediğim kişi olabiliyordum. Mesela yeri geliyor annesinin sözünü dinleyen ufak bir kız oluyorum yeri geliyor kızının başını şefkatle okşayan bir anne... Ah tabii ki kalkıp bir angelina jolie olamıyorum. Bu da benim eksikliğim...

15 Haziran 2016 Çarşamba

Blogger Profiline Geçiş Yapma


Blogger'daki profiliniz google + profili mi yoksa blogger'a özel olarak oluşturduğunuz profil mi? Ben blogumu açtığımdan bu yana google + profili kullanıyor(d)um. İkinci bir şıkkın varlığından habersiz... Ama sonra baktım ki adımın üzerine tıklandığında blogger profili yerine google +  profili çıkıyor dolayısıyla da bloguma rahat bir şekilde ulaşılamıyor. Eh bu engeli kaldırmak lazım o zaman dedim ve hiçbir şey yapmadım. Google amcaya sormaya üşendim işte. Şimdiki nesil pek bi üşengeç yahu...

12 Haziran 2016 Pazar

Bu Aralar Neler İzledim #1



İki animasyon filmi iki de george clooney filmi izledim geçtiğimiz hafta. Çizgi film seven biri olarak animasyon da seviyorum haliyle. Gördüm mü kaçırmıyorum izliyorum hemen. Favori animasyonlarım yukarı bak, cesur, karlar ülkesi, ölü gelin şeklinde gidiyor. (Tabii ki uzayıp giden bir favori listem var. ) Sizinkiler neler peki? En son hangi filmi izlediniz? Ne sıklıkla sinemaya gidiyorsunuz? Birazcık soru yağmurundan kimseye zarar gelmez dimi?

10 Haziran 2016 Cuma

Şanssızlığın Dibi


Ah şu aralar şanssızlığın dibini görmüş durumdayım. Her işim ters gitti neredeyse. Az çok alışkınım böyle durumlara ama her gün her gün bir aksilik olunca insan dayak yemiş gibi oluyor. Şans kolyesi, bilekliği, taşı falan ne varsa alacağım artık. Bu ne böyle yahu? (Sus isyan etme çarpılırsın.)

1 Haziran 2016 Çarşamba

Ortaya Karışık #1


Annem bir haftadır temizlik yapıyor. Kendi tabiriyle dip temel temizlik yapıyormuş. Nasıl bir temizlikse artık evin altını üstüne getirdi. Bir yandan eşyaları ayıklayıp kıyabildiklerini atıyor bir yandan da kalanları temizleyip düzenliyor. Ben pek karışmıyorum kendisine. Ayak bağı olmamak için... Yine çok düşünceliyim biliyorum. Şaka bir yana beni kızdırdığı için annemin işine karışmak istemedim. O yüzden ben yemek işini devraldım. En azından severek yaptığım bir iş.

29 Mayıs 2016 Pazar

Bana Söylendiğinde Aşırı Sinir Olduğum 7 Söz


1. Adın gibi nazlısın.
Ne nazlısı abicim. Barbaros mahallesi muhtarı abdulmuttalib ben. Vereyim mi abime şurdan bi ikametgah belgesi? 

2. Kızdın mı?
Şuralarda bir yerlerde kızılcık sopası olacaktı bir dakika.

3. Aa uyuyor musun daha erken ki.
Ben Filipinlerdeyim canım yaa. Burda saat gecenin üçü. Hem zaten sabah kızlarla Cebu adasına balina köpekbalıklarıyla yüzmeye gideceğiz. Uyuyayım ben o yüzden iyi geceler hadi.

4. Whatsapp var mı?
Yaa biz uranüsten yeni geldik de buraya. Orda akıllı telefon yoktu tabii. Burda da daha fırsat bulamadık almaya. Ama babam iphone 8 alcak bana çıkınca. O zaman yazarım sana. 

5. Orada mısın?
Ben aslında yoğum. 

6. Hep böyle sinirli misindir?
İlk olarak ebeme sinir olmuştum ben. Doğuştan böyleyim yani. Yalnız dikkat et derim. Ben doğduktan hemen sonra ebeme araba çarptı, öldü. Artık nasıl sinir olduysam.  

7. Banyodan ne zaman çıkacaksın yaa hadi akşam oldu.
Üç gün önceden randevu aldım ben. Daha ziyaret saatim de dolmadı. Beklemede kalın.


27 Mayıs 2016 Cuma

Emiralem Gezmesi 🍓




Bir ayı geçti Emiralem'i gezeli. Ama işte üşengeç ben anca yazıyorum. Şu aralar gezemiyorum zaten bari eski gezmelerimi yazayım dedim. Neden gezemiyorum ben de bilmiyorum. Evden çıkasım gelmiyor bir türlü. Gezmeye de üşeniyorum galiba artık. Bir de hadi gel gezelim diye dürten biri olmayınca evde takılıp bunalıma girmek daha cazip geliyor. Benim okulum bitti milletin sınavları yeni başlıyor. Haliyle herkes ders çalışıyor. Yanlış zamanlama!

24 Mayıs 2016 Salı

Makedonya Gecesi


Cumartesi günü Makedonya Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği'nin düzenlediği 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Şöleni vardı. Kardeşim de bu etkinlik kapsamında oyununu sergileyeceği için etkinlik saatinden yarım saat önce kültür merkezine gittik. Ama lanet etkinlik biz oraya gittikten iki saat sonra başladı. Bende ne heves kaldı ne de başka bir şey. Zaten yol yorgunuyum, başım da ağrıyor. Kardeşim oyununu oynadıktan sonra gideriz belki diye kendimi avutmuştum o da boşa çıktı. Annem etkinliği sonuna kadar izlemek istiyormuş. Tamam biz de Makedonya göçmeniyiz, biz de seviyoruz bu oyunları. Ama insaf anne yaa dört saatten fazla oldu oturduk o koltuklarda. Kafa kalmadı artık. Anneme ettiğim isyanlar osmanlı dönemindekilerden daha çabuk bastırılınca son çare babamı aradım gelip beni alması için. Canım babam beş dakika içinde geldi de evime gidebildim. Şimdi ben böyle gitmek için can atıyordum falan ama gayet güzel bir etkinlik oldu. Şarjım elverdiğince birkaç fotoğraf da çektim sizlerle paylaşmak için.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Dedeköylü Ayşe Teyze


Cumartesi sabahın köründe uyanıp İzmir otobüsüne atladım. Aydın'a kadar yanım boştu. Zaten uykuluydum da rahat rahat kestirdim. Aydın'da bir teyze oturdu yanıma. Teyze diyorum da orta yaşlı bir kadın aslında. Ne diyem mahmut mu diyem? Tabii teyze diyeceğim. Hemi de Dedeköylü Ayşe Teyze...

15 Mayıs 2016 Pazar

Kermes Günü


Cuma günü evimin karşısındaki ilkokulda kermes vardı. Bir gün önceden muhtar duyuru yaptı. Ve ilk defa muhtarın yaptığı bir duyuru anlayabildim. Yine de cuma günü okula gidip kermesi görene kadar emin olamadım doğru duyduğuma. Eğer okula gidip de ortalıkta kermes falan göremeseydim oturur ağlardım valla. Sabah sarma diye diye uyandım sonuçta. O sarma yenecek arkadaş. Sabah 10 gibi kermesteydim. Tabii ki kahvaltı yapmadan çıktım evden. Şöyle bir bakındım neler varmış diye. Bolca sarma vardı şükür ki. Zaten sarmasız kermes salçasız yemek gibi olurdu. 

12 Mayıs 2016 Perşembe

Bi Acayip İnsanlar


İnsanların bu kadar acayip olmaları pek hayra alamet değil gibi. Üstelik ikide bir yoluma çıkmalarına ne demeli? -Gidin bi ya -Ya bi gidin. -Bi gidin ya. -Gidin ya bi. -Ya gidin bi.

5 Mayıs 2016 Perşembe

Final Haftası Coming


Final haftası geliyor gelmesine ama bir yandan da yaz tatili geliyor hani. Birbirlerini nötrlemeye çalışıyorlar kafamda. Sabır sabır. 2 haftacık kaldı şurada. Zaten bütün yaz sıcaktan yakınmakla geçecek. O yüzden gelmese de olur. Ama şu an üşüdüğümü ve geçen gün de sırılsıklam olduğumu hesaba katarsak gelsin. Hatta şimdi gelsin. Yok geç oldu yaa yarın gelsin. Tamam yarın saat 8 için anlaştık. Sabah 8 ama. Yağmur falan olursa bozuşacağız çok fena. Siz de küsün de aklı başına gelsin.

1 Mayıs 2016 Pazar

Fazla Haftasonu Olan Var Mı?


Yine bir şey anlamadan geçti gitti haftasonu. Zaten dolu da geçse boş da geçse bir şey anlamıyorum ki ben. Anlamam içinse ne yapmam gerekiyor çözebilmiş değilim. Mesele haftasonundan da ibaret değil. Günler, saatler, saniyeler koşturup duruyor gibi geliyor bana hep. Ve bense öylece duruyormuşum gibi. Bu zıtlıkta bir iş var ama çözeceğim.
En azından yalnız değildim bu haftasonu. Babam geldi İzmir'den. Ev baktık burada beraber. Bu sene taşınmak istiyorum da kaldığım evden. ( Özür diliyorum sevgili evim ama sıkıldım artık senden yeni evlere yelken açacağım) Ama pek ilan göremedik. Gördüklerimiz de bana uygun değildi. Ben bu ev işini de anlayamadım zaten. Adamın biri tek kalınırsa 800, iki kişi kalınırsa 750 dedi. Tam tersi olsa daha mantıklı değil mi? Tek kalacakların canı yok mu? Nerede bu devlet? Nerede bu vergi müfettişleri? Bizimkiler vergi kaçırıyor da birazcıcık (!) Kısacası hem öğrenci hem de yalnızsanız bu hayat bir kat daha zor. 

29 Nisan 2016 Cuma

İlk Mim: Kişisel Blog Yazarları Ne Düşünüyor?


Sevgili İçimdeki Masal Dünyası beni mimlemiş. Onun da ilk mimiymiş benimki gibi. Daha nice mimlere diyelim o zaman. Tekrar teşekkürler Emine Bektaşi. 

27 Nisan 2016 Çarşamba

Bağdat Krizi


Ayla çelik'in beyazla düet yaptığı bağdat şarkısını duymuşsunuzdur mutlaka. Hani ben leyla'yı mecnun'u ferhat'ı aslı'yı kerem'i bilmem ama bağdat'ı iki gözüm kapalı bulabilirim diyor. Ben iki gözüm kapalı tuvaleti bile bulamam ama ayla çelik maşallah pek iddialı. Oldukça da ısrarcı. Geçen beyazın programına çıkmıştı. Klibimde oyna diye diye adamın başının etini yedi. Ama sonuç olarak klip sözünü kaptı kadın. Helal olsun valla. Beyaz 16 yıl aradan sonra ayla çelik için kamera karşısına geçecek sonuçta. Büyük başarı. Ayrıca programda yaptıkları düette birbirlerine nasıl da güzel nasıl da içten bakmışlar öyle. Aralarında büyük bir çekim varmış gibi duruyor. Hal böyle olunca aşk dedikoduları aldı başını gitti tabii. Ayla çelik de beyaz benim yakın arkadaşım dedi klasiğe kaçarak. Ama röportaj verirken dedikodulardan hoşnut gibi de duruyordu. Zaten annesi de bu söylentilere olumlu bakıyormuş. Ee o zaman bize de hayırlı olsun demek düşer. Beyaz da evlensin artık yani dimi.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Hikaye: Çocuklar Gibi Neşeli


Güneşli, güzel bir gündü. Arkadaşlarıyla buluşmadan önce bir banka oturup parkta oynayan çocukları izlemeye koyuldu. Bunu sık sık yapardı. Çünkü çocukların neşesi içini mutlulukla doldururdu ve karamsızlıklarla, mutsuzluklarla, iş çevirmelerle dönen bir dünyada bu neşe ihtiyacı olan en önemli şeydi. Böyle zamanlarda ruhuyla bambaşka yerlere seyahat ederdi. Yine bir seyahate çıkmaya hazırlanıyordu ki hoş bir kadının yanına oturmasıyla seyahat planı kendiliğinden iptal oldu, bavulu rafa kaldırıldı. Çekim yasası şu an tamamen ona çalışıyordu. Belki de sadece yanlış bir alarmdı. Bulunduğu ruh halinden dolayı kalkanlarını indirmişti. Ordan bazı yabancı cisimler sızmış olabilirdi.

23 Nisan 2016 Cumartesi

İzledim: Kral İçin Hologram


Dün Kral İçin Hologram adlı filme gittim. Aslında başta Küçük Esnaf filmine gidip biraz güleyim diye plan yapmıştım. Sonra dün vizyona giren bu filmi görünce vazgeçtim. Çünkü Tom Hanks oynuyor. Arkadaşıma da fikir değişikliğimi söyledim kabul edince buluştuk gittik. Dün de sağlam ders çalışmıştım. Kafam baya dolmuştu. O yüzdendir herhalde otobüste komik bir diyalog yaşandı. Arkadaşım Tom Hanks yaşlandı artık gibisinden bir şey dedi. Tom Hanks kimdi dedim. Oyuncu yaa işte dedi. Ne oyuncusu futbol mu basketbol mu dedim. Şaşırdı kaldı. Gideceğimiz filmdeki aktör hani sen söyledin hatta bana dedi. Sonra dank etti tabii. Ama kendimi baya salak hissettim yahu.

20 Nisan 2016 Çarşamba

Bilinçaltına Sövgüler


Yok efendim rüyalar yedi saniye sürüyormuş, bilimsel olarak kanıtlanmış. Saydın mı arkadaşım? Ben zorlasam bir sezonluk dizi çekeceğim nerdeyse. Türü korku-gerilim tabii ki. Mekanlar da kapkaranlık. Enerji tasarrufu için değil. Özenti bilinçaltımın da benim gibi karanlıktan hoşlanmasından ötürü. Ve rüyalarda beni it gibi koşturtmaktan da zevk alıyor olmalı. Ciddi ciddi bilinçaltımın kontrolünü ele geçirmemin zamanı geldi. Yoksa fıttıracağım. Rüyalarımın etkisiyle sabah mutsuz uyanıyorum. Uykumu da alamamış gibi hissediyorum. Dolayısıyla günüm pek de parlak geçmiyor. Zaten bütün gece bana zarar vermek isteyen birilerinden kaçıp saklanmak zorundayım. Sevdiklerime bir şey olmak zorunda. Silahlar, bıcaklar çekilmek zorunda. Ama o kan hiç dökülmemeli. Ölürsem dizi biter dimi? Sen ne acımasız bir bilinçaltısın be. Benim bilinçaltım olmandan utanıyorum. Temizleyeceğim bir gün seni. Bir şişe klorağı döktüm mü üzerine görürsün sen. Sonra da seni bir güzel programlayıp pozitif kodlara boğacağım. Sözümü dinlemeyi öğreneceksin. Yola geleceksin yola. ( ''Yediririm o lafları sana'' dedi bilinçaltı. )

19 Nisan 2016 Salı

Gitmeler Gelmeler


Uzun bir aradan sonra yine merhaba. Kaç gündür yayın başlığı atıp atıp kaçıyorum. Yazacak şeyler birikti. Başlık var, yayın yok. Ama gelecek bu hafta yayınlar. Artık kendi kendime kızmaya başladım zaten yazamıyorum diye. En son yayını da hastayken yazmıştım. Hala tam iyileşmiş sayılamam. Kendimi iyi hissediyorum ama sesim ve burnum hala direniyor. Sinir bozucu. Geçtiğimiz haftasonu açıköğretim sınavlarım vardı. Burnumu çekmekten sorulara konsantre olamadım. Cumartesi günü girdiğim sınavlar oldukça iyiydi. Ama pazar biri çok iyi ikisi orta şekerli diğeri de baya baya kötü geçti. Geçer not alamayacağım kadar kötü. Türk siyasal hayatı dersi. Biraz derin bir ders konu itibariyle. Zaten hastayım diye üstten üstten çalışabildim anca. Şimdiden o dersin finali için çalışmaya başlayacağım. Aynı zamanda kendi finallerime de az bir zaman kaldı. Onlara da çalışmaya bugün başlayacağım hayırlısıyla. Aklım bir bahane üretmez inşallah. Şu bahar yorgunluğu da enerjimi emdi bitirdi resmen. Hareketli müzikler dinleyip şarj olmaya çalışıyorum. İşe yarıyor gibi. Şu an keyfim yerinde mesela. Spotify sağolsun güzel müzikler keşfettim. Favori çalma listemi de buraya bırakıyorum. Belki seversiniz. Bu arada bloglarınızın kapıları açık değil mi? Sizlere misafirliğe geliyorum. Bakalım neler paylaşmışsınız. 

10 Nisan 2016 Pazar

Sözde Sosyal Medya

Snapchat: nazortabey

Çok karşı olmama rağmen artık ben de snapchat kullanıyorum. Tüm sosyal medya hesaplarımı kapatınca (twitter hariç) canım sıkılmaya başladı. Gerçi telefon kullanımımın azalmasından gayet memnunum. Ama sanki sigarayı birden bırakmışım gibi hissettim. (Sigara kullanmıyorum sadece örnek verdim ) Arka arkaya facebook, instagram ve swarmı kapatıverince. Biraz kuvvetli esti herhalde. Neyse ki o rüzgarın etkisiyle twitterı silmedim. Onsuz olmaz diyebileceğim tek sosyal medya hesabı twitter zaten. Snapchate karşı olmamdaki sebepse arkadaşlarımın o uygulamaya olan tutumu. Hastalıklı şekilde kullanıyorlardı. Bir yere gidiyoruz, bir şeyler yiyip içiyoruz diyelim dedikleri ilk şey ayy dur snap atayım oluyor. Yani sanki bazı şeyleri paylaşmak için yapıyorlar gibi geliyor. Millete bir şeyler göstermek için. Artık bundan ne tür bir zevk duyuyorlarsa. Öncelikleri snap atmak oluveriyor. Ee haliyle ben de sinir oluyorum. Anı yaşamayı bilseler yine neyse. Aslında diğer uygulamaların da bu türlü kullanım amaçları yok değil. Bir yere sırf checkin yapmak için gidenler bile gördüm. Ya da checkin yapmak için kavga edenler. Resmen boş insan işi. Şöyle bir bakıyorum o insanlara. Bildiğin bomboş tipler. Nereye sürüklesen oraya gelecekler. Hayatta bir idealleri olmamasını çoktan geçtim bir hayalleri bile yok. Bir de bunlar benim çevremde maalesef. İster istemez beraber geçirdiğimiz vakitler oluyor. Her saniyesine acıdığım vakitler. Çevremde şöyle idealleri, hayalleri, geleceği için yararlı bir şeyler yapmaya çalışan iki üç insan olsa ne kadar mutlu olacağım. Onları kendime örnek alıp motive olacağım, farklı bakış açılarıyla penceremi genişleteceğim. Tabii bu arada sizlerin hakkını yemek de istemem. Ben çevrem derken yakın çevremden bahsettim. Yoksa sizlerden öğrendiğim çok şey oluyor. Gerçekten aranıza katıldığım için oldukça mutluyum. İyi ki varsınız. Kocaman sevgiler :)

30 Mart 2016 Çarşamba

Havadan Sudan Muhabbetler

(İnsanların konuşmalarını çaktırmadan dinlerken ben)
Aöf sitesinden sınav sorumluluk ünitelerine bakıyordum. Onur belgesi işlemleri için tıklayınız yazısını gördüm. Merak ettim tıkladım hemen. Tebrikler yüksek onur belgesi almaya hak kazandınız cümlesiyle karşılaştım açılan ekranda. Ayy bir sevindirik oldum. Hem de yüksek yani! Gittim aldım geldim hemen. Onlarda duracağına bende dursun. Belki görmemiş gibi çerçeveletip duvarıma asarım. Ama yok yok öyle herkes göremez. En iyisi mi ben belgeyi çoğaltıp tanıdık tanımadık herkese dağıtayım. Ya da daha başka fikirler bulmadan bu konuyu burda kapatayım. (Kendinden sıkıldı)

29 Mart 2016 Salı

Obama ve Sadettin Teksoy


Ayy ne alaka? Obama ve Sadettin Teksoy... Herhalde daha önce hiç yan yana gelmemiştir bu iki isim. Ama ben getirdim işte. Tabii rüya vesilesiyle. Yoksa nasıl mümkün olur ki böyle bir saçmalık. Daha önce de anlattığım birkaç rüyam olmuştu blogumda. Rüyalarımın ne kadar saçma olduğuna aşinasınız diye kabul ediyorum o yüzden. Bu rüyayı göreli de bilmem kaç hafta geçti ama bir türlü anlatamadım sizlere. Unutmayayım diye de yayın başlığı atmışım öyle. Hazır hala aklımda yazayım bari.

27 Mart 2016 Pazar

Aç Kapını Ben Geldim


Aa iki haftadır yazmamışım. Ne ara geçmiş o iki hafta farkında değilim vallahi. Vizeler sağolsun zaman algısı kaydı gitti. Şükür ki perşembe günü bittiler. Pek erken oldu bu seferkiler. O yüzden hazırlanamadım güzelce. Zaten bu dönemki hocaların huyunu suyunu da bilmiyorduk. Ne sorar nasıl sorar gibisinden. İçlerinden adam gibi soran olmadı hiç. Geçen döneme göre bu dönem ortalama biraz düşük gelecek gibi. Finallerde kasmak lazım. Şimdi aöf sınavları var önümde. Bir de onlara hazırlanmam gerek. Onlar bitince finallere çalışmaya başlayacağım derken okul bitecek. Bu yazı istediğim gibi değerlendirebilirim inşallah.

13 Mart 2016 Pazar

Nurgül Yeşilçay'ın Golü


Paramparça ilk bölümünden beri takip ettiğim bir diziydi. Özellikle Ebru Özkan'ın oyunculuğuna bayılıyordum. Nurgül Yeşilçay'ın yeri ayrı tabii. Ama sonradan sonraya sıkmaya başladı dizi. Duyduk ki yönetmen çekip gitmiş yerine genç bir arkadaş gelmiş. İktire kaktıra ilerledi bir şekilde olaylar. Ben de bir şeye başlamışsam kolay kolay bırakamam merak edip dururum. O yüzden izlemeye devam ettim dizi. Sonra da Nurgül Yeşilçay ayrılacak haberi geldi. Aaa dedim yani ben de hangi diziyi sevsem illa bir sorun oluyor. (Genelde sevdiğim diziler tutulmaz ve yayından kalkar) Sebep olarak da Erkan Petekkaya'nın öpüşme sahnesini reddetmesiymiş denildi. Daha doğrusu Nurgül Yeşilçay'a öpüşme meraklısı diye hakaret etmesi bardağı taşıran son damla olmuş. Erkan Petekkaya'dan beklenir bir hareket doğrusu. Adam %99 ego %1 Erkan Petekkaya resmen. Neyse sonra da Nurgül'ün diziden gerçek ayrılma nedenini açıklasam yer yerinden oynar diye açıklama yapıp kendince tehdit etmiş kadını. Artık bu kadarına sessiz kalamam demiş Nurgül Yeşilçay ve Ayşe Arman'la bomba bir röportaj yapmış. Çok da güzel olmuş. Okurken içimin yağları eridi be! Ama o yapımcı bozuntusundan da cevap gecikmemiş. Set tutanakları ve şahitler eşliğinde yasal haklarını kullanacaklarmış. E tabii dava açacaklar. Bu işler böyle. Kapı arkasında kalanlar gün yüzüne çıkınca geriye pek seçenek kalmıyor. Sonuç olarak bu röportaj sizi ilgilendirmese de okuyun derim, bu ülkede kadın olmak çok zor. TIKTIK :)

12 Mart 2016 Cumartesi

Fear The Walking Dead


The Walking Dead'in kardeş dizisi. Dizide zombilerin öncesi, virüsün ortaya çıkışı ve yayılış süreci anlatılıyor. İlk bölüm geçen sene ağustos aylarında yayınlanmış olmasına rağmen benim böyle bir dizi olduğunu daha geçen hafta farketmiş olmama kaç puan peki? Ben ki The Walking Dead sayesinde pazartesi günlerini sevmiş insanım yani nasıl olur da kardeş dizisinden haberim olmaz. Pes bana. Ama neyse ki daha birinci sezonda dizi. Tabii ikinci sezon onayını da almış. Bu yaz izleyeceğiz. Gerçi ben ilk sezonu tamamlamadım daha. Topu topu altı bölümcük var. Hemen bitsin istemiyorum. Üçüncü bölümü izledim biraz önce. Oldukça heyecanlıydı. Hatta yaşlı teyzeler gibi dur oraya gitme, salaksın vallahi inşallah ölürsün gibi sözlerle kendimce yönlendirme yapmayı da es geçmedim. Kısacası sevdim bu diziyi. Amc yapımı zaten gel de sevme. Karakterleri de benimseyiverdim hemencik. Aslında gönül isterdi ki bir Rick bir Daryl göreyim ama olsun pazartesiye ne kaldı ki şurada. Aklıma geldi de onedionun Daryl'i sevmelere doyamama sebeplerimizi sıraladığı bir yazısı vardı, bayılmıştım. Onu paylaşmadan gitmeyeyim. Ama bir bakın yaa bu adam sevilmez mi hiç? TIKTIK :)

10 Mart 2016 Perşembe

Öküz Herifler


İzmir'de daha önce bayan otobüs şoförü gördüm mü hatırlamıyorum. Elbet vardır da ben pek otobüs kullanmıyorum diye görmemişimdir. Muğla'da ise birkaç defa görmüştüm ama bindiğim otobüse denk gelmemişti hiç. Bugün denk geldi. Ama nazar değdirdik galiba otobüs bozuluverdi. Hava da yağmurlu olunca otobüste beklemek zorunda kaldık. Ben en arkada iki erkeğin arasında oflayıp puflarken bir on dakika geçmiştir herhalde. Abla bu süre içinde ön taraftaki öküz heriflerden tepki almış olacak ki zorladı otobüsü resmen. Kaplumbağa hızında ilerledik öyle. Sonra başka otobüse geçtik ablayla birlikte. Bu sefer en öne oturdum insanları gözlemlemek için. Çocuğun biri ön kapının yanında dikilip ablanın otobüsü nasıl kullandığını denetledi. Benim hemen arkamda oturan öküz herifler ablaya laf atmaya devam ettiler. Öküzlerden biri otobüsü değil de şoförü değiştirseydik keşke dedi. Abla duyacak ayıp olum diyen arkadaşına sevdiğimden diyorum olum inerken konuşucam hatta diyerek sapıklık da yaptı. O ara benim sinirlerim uzaya fırladı tabii. Ama baktım da laf söylenecek tipler değil hiç. Yani söylesem utanıp gücenmek yerine bana sataşacaklar. Boşverdim o yüzden. İçimden ablaya üzülmeye devam ettim. Bu öküzler her zaman her yerde bizleri rahatsız etmeye devam edecek biliyorum. Ve biz her zaman üzülen taraf olamayız. Olmamalıyız. 

8 Mart 2016 Salı

Haftanın Bloğu: Engin Ergin'in Bloğu


Geçen hafta Anne Güncesi tarafından haftanın blogu seçilince ben de bu güzel etkinliğe katılma kararı aldım. Hem Mevlana ne demiş: Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez. Biz de tutuşturulması gereken mumlar için harekete geçelim o halde. Bu hafta seçtiğim mum oldukça yeni. Henüz 5 yazısı var. Blogunu açış tarihi 21 Şubat. Yazıları oldukça özgün, keyifli ve akıcı. Ayrıca Muğla'lı kendisi. İç mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden mezun olmuş. Konuşmaktan ve fotoğraf çekmekten haz duyuyormuş. Yazı dili kadar konuşma dilinin de güzelliğine inandığım bu blogger arkadaşımızı ziyarete gidiyoruz bu hafta. Şimdi misafirlik zamanı!
MİSAFİR OLACAĞIMIZ EVİN ADRESİ BURDA  :)

6 Mart 2016 Pazar

Kırk Altı

Sonunda bu sabah yağışsız bir güne merhaba diyebildik. Ve ben kaç sabahtır yapmak istediğim yürüyüşü nihayet gerçekleştirebildim. Ağır ağır bir pazar kahvaltısı yaptıktan sonra da keyif çayımı yudumlarken gazetemi okumaya başladım. Eyüboğlu Eğitim Kurumları'nın 46. yılı için yazmış olduğu bir yazıyla karşılaştım biraz önce. Çok hoşuma gitti bu orjinal kuruluş yıl dönümü yazısı. O yüzden sizlerle paylaşmak istedim. Keyifli okumalar ve iyi pazarlar dilerim :)

4 Mart 2016 Cuma

Şıpsevdi


Şıpsevdi çocukluğumun ciklet markası. Şıpsevdi bir hüseyin rahmi gürpınar romanı. Şıpsevdi bir film veya şarkı adı. Bunlar tamam da şıpsevdi insan nedir yahu? Çiçek çiçek gezen arılar gibi... Utanmasalar kendileri için aşık olunacak insanlar listesi hazırlayacaklar. Ama ben yine de şıpsevdi kardeşlerimin iyiliğini düşündüğümden öneride bulunmadan geçemeyeceğim. Sevgili şıpsevdi kardeşlerim, hercai menekşelerim, ayran gönüllülerim, biraz seçici olun, önünüze ne koyarlarsa yemeyin sonra neme lazım zehirlenirsiniz falan kıyamam sizlere. Ben kıyamam dedim ama atalarımız fena bir söz söylemiş sizin için: Hamama gider kurnaya, düğüne gider zurnaya aşık olur.

2 Mart 2016 Çarşamba

Dönüş


“Nereye gidersek gidelim, bütün gidişlerimiz, bir büyük dönüş yolculuğunun ayrıntılarından ibarettir aslında”

Muğla'ya dönüş yaptım bugün. Bir hafta geçti gitti bile İzmir'de. Ama bana bir ay gibi geldi. Doydum resmen. Yolculukta zor oldu bu sefer. Midem acayip bulandı. Derin derin nefes alıp verdim yol boyu. Aslında beni yol tutar böyle hep. Binmeden önce bir soda içince baya iyi geliyor inene kadar sıkıntı olmuyordu. İşlemedi bugün maalesef. Sonra anladım ki ben midemi bozmuşum ondan işlememiş. Ya üşüttüm midemi ya da yediğim bir şey dokundu. Şükür ki grip olmadım İzmir'de. Güzel havalara aldanıp ceketsiz çıktım hep. Bir de iki üç sefer dondurma yedim. Geçen gün de sahilde bir güzel rüzgar yedim afiyetle. Olan mideye oldu. Geçer inşallah yarına. Yarın da bir sürü işim var. Sabah okula gideceğim sonra bankaya gidip kartımı alacağım ordan aöf bürosuna uğrayıp ders kitaplarımı alacağım ve eve gelip kitapları bırakacağım sonra tekrar derse gideceğim dönüşte de pertim çıkmış olacak herhalde.