YUKARI ÇIK

Kaç Kişi Online

22 Kasım 2015 Pazar

Okudum: Paulo Coelho - Zahir

Paulo Coelho tarzını sevdiğim bir yazar. Şu ana kadar daha iki kitabını okudum. Biri bu biri de Hac adlı kitabı. Yakın zamanda Veronika Ölmek İstiyor ve Simyacı adlı kitaplarını da okumak istiyorum. Coelho'nun kitaplarını kişisel gelişim tadında yazıyor olması oldukça hoşuma gidiyor. O yüzden bu kitabını da sevdim ama sonlara doğru sıkıldım hele ki sonu hiç hoşuma gitmedi. Bu ne biçim son yahu diye isyan ettirdi beni. Ama genel olarak da iyiydi benim için. Zaten bana bir şeyler kattığına inandığım nadir yazarlardan Paulo Coelho. (Hıı bu arada coelho nasıl telaffuz ediliyor ki?)

19 Kasım 2015 Perşembe

Çizgi Film Aşkına


Sabahları en büyük zevkim kahvaltı yaparken çizgi film izlemek. Hele ki favori çizgi filmlerimden biri denk gelirse değmeyin keyfime. Gerçi favori listemde biraz geniş. Yani her türlü keyifteyim. Bugün de sizlerle bu favori çizgi filmlerimi (şimdilik sadece üçünü) paylaşmak istiyorum. Ne zamandır aklımdaydı. Şimdi tam yeri tam zamanı bence. Üstelik favori listem gitgide genişliyor. Daha da genişlerse yazmak için bir haftamı yiyebilirim. O yüzden hemen başlıyorum.
Şimdi ilk üç sabit yeri olanlar, bugünlük onlardan bahsedeyim. Onlar var yaa onlar mükemmel bir hayalgücüyle harmanlanmış ödüllü çizgi filmler. Yerlerine başka çizgi filmleri koyulamaz. Aralarında ayrımda yapılamaz. Hepsi benim canım. 

18 Kasım 2015 Çarşamba

Alışveriş İçin Okulu Eken Kız


Ayy yeter oku oku nereye kadar biraz da alışveriş yapmak lazım dedim ve izinli saydım bugün kendimi. Zaten giyecek bir şeyim kalmadı. Var ama yok işte, bilirsiniz. Mağazalarda da durum aynı. Çok şey var ama yok.

6 Ekim 2015 Salı

Kitap Yorumu: John Green - İlk Aşk


Bayramdan önce kütüphaneyi sömürdüğüm sıralardı. Dört kalın kitap almıştım. Ama hala aç aç etrafa bakınıyordum. Sonra taşıyamayacağımı anlayıp bir beşinciyi almaktan vazgeçtim. Tam merdivenlerden iniyordum ki yeni gelen kitaplar için yapılan özel bölmede bu kitaba denk geldim. John Green'i filme uyarlanan Aynı Yıldızın Altında kitabından dolayı tanıyordum. Etraftan da olumlu şeyler duymuştum hep. Hiç incelemedim o yüzden. Mis gibi kitabı bulmuşum kaçırır mıyım hiç. 

22 Eylül 2015 Salı

Uykuyu Beklerken


Gecenin bu karanlığı ve sessizliği üzerine yazılacak ne çok şey var değil mi? Bu yalnızlık ve yavaş yavaş demlenen hüzün... Kafamızda birbiriyle çarpışan onca düşünce... Gece etkisini daha çok hissettiriyor bunlar insana. Ah bi de uyku tutmazsa. Hayallerin biri bin para. Hayallerimiz birbiriyle yarışır adeta. Neler geçmez ki aklımızdan. Belki ünlü olmuşuzdur. Başarı, para, şöhret peşimizi bırakmaz. Belki de masallardaki prens/prenses gibi ermişizdir muradımıza. Bundan sonrası hep aşk, sevgi, mutluluk, huzur...

12 Eylül 2015 Cumartesi

Mutfak Masasında Geçen Bir Cumartesi


Haftasonları genelde mutlu uyanırım; içimdeki bahçede mis kokulu çiçekler ekilidir, güneş gökyüzüyle barışıktır ve tatlı bir rüzgar penceremden içeri girip tenimi okşar.
Böyle bir güne de güzel bir kahvaltı yakışır o halde der ve en şekillisinden bir tabak hazırlarım kendime. 
Zar zor bitersem de güzel bir yalnız kahvaltısı olur benim için. 

6 Eylül 2015 Pazar

Bazenler Çoğalıyor Bazen


Bazen...
Bazen her şeyi bırakıp gitmek istiyorum, bazen sonsuza kadar kalmak.Bazen sadece yalnızlığımın sesi yankılanıyor aklımın odalarında, bazen neşeli kahkahalar, binbir türlü kuş cıvıltıları. Bazen hep karanlık, bazen umut ışıklarıyla aydınlanmış oluyor her yer. Bazen herkesi, canlı olan her şeyi seviyorum tüm içtenliğimle, bazen nefret ediyorum tüm insanlıktan yine aynı içtenlikle. Bazen sadece siyahın içindeki pembeyi görebiliyorum, bazen sadece pembenin içindeki siyahı.

4 Eylül 2015 Cuma

Yolcu Yolunda Gerek


Yarın Muğla yolcusuyum. Bu yaz tatilinden hiçbir şey anlamadım yine. Ama Muğla'yı özlememe yetecek kadar uzundu. Belki tam olarak Muğla'yı değil de evimi, okulumu, arkadaşlarımı yani oradaki düzenimi özlemişimdir.

1 Eylül 2015 Salı

Gezgin Gözüyle: İzmir Mask Müzesi


Türkiye'nin ilk mask müzesiymiş İzmir'deki. Aynı zamanda dünyadaki 56 mask müzesinden biri. Türkiye'den ve çeşitli ülkelerden 250'nin üzerinde maska ev sahipliği yapıyor.
Neyse istatistikler bir kenara bu müzeyi bulacağımızdan hiç ümidim yoktu başta. Arıyormuş gibi yaparken gördük tabelasını. Dar uzun bir sokağın sonunda. Hani burda müze ne arar ki denilecek türden bir sokak. Zaten önünden geçmişiz hiç farketmeden. Kendi kendimize nerde bu müze yaa diye söylenirken çocuğun biri burda diyiverdi de girdik gezdik müzeyi.

30 Ağustos 2015 Pazar

Gezgin Gözüyle: İzmir Atatürk Müzesi


Tarih Günü bitti ama benim müze gezilerim bitmedi. Doyamıyorum gezmelere yahu! :)
Geçen Konak'taki müzeleri gezmiştik. E dedik Alsancak üzülür sonra, bir de oradaki müzeleri gezmek lazım. Ama biraz şans eseri bulduk iki müzeyi de. İkisi de ücretsizdi. Geçenkilere de bir ücret ödemedik. Sanırım güzel İzmir'imde ücretli müze yok. Eh bu da onun farkı işte :)

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Tarih Günü 3.Durak: İzmir Tarihi Asansör


Hani bazı şehirler sokakları ile anılır ya. Hem öyle büyük olmasına da gerek yoktur o sokakların. Dar sokaklarını kocaman gösteren tarihi vardır çünkü. Tıpkı İzmir'in Karataş semtindeki Asansör Sokağı veya bugünkü adı ile Dario Moreno Sokağı gibi.

28 Ağustos 2015 Cuma

Tarih Günü 2.Durak: İzmir Oyuncak Müzesi


Eveeet arkadaşlar, tarih günümüzün 2. durağı olan oyuncak müzesini gezmeye hazır mısınız? Eğer hazırsanız müzenin size bir mesajı olacak:Hoşgeldiniz, birazdan başka dünyalara gideceksiniz.Geçmişinizi geri getirecek sanki bu oyuncaklar size. Erkekler savaş askerleri ile galip gelmeye çalışıp mutlu oldukları günleri anımsayacak, kızlar ise mutfak setleriyle birbirlerine çay pişirip misafir ağırladıkları günleri... Bazı oyuncaklarsa öyle muhteşem, değişik ve farklı ki onlara hiç sahip olamadığınız için dertleneceksiniz adeta. Ama yine de neşeli birer çocuk olup çıkacaksınız bu müzeden. Geride yeni nesil için biraz buruk bir gülümse bırakarak...”

27 Ağustos 2015 Perşembe

Tarih Günü 1.Durak: İzmir Etnografya Müzesi


Dün “Tarih Günü” adı altında arkadaşımla İzmir'in 3 tarihi yerini gezdik. İzmir'li olmasına rağmen arkadaşımın daha önce gezip görmediği yerlerdi buralar. Bu nedenle ona rehberlik ettim ve sizin için de çok güzel fotoğraflar çektim :)

23 Ağustos 2015 Pazar

Haftasonu Klasiklerinden


Dün dışarıda olduğum için bugünü evde geçirmek istedim. Arka arkaya iki gün dışarı çıkamıyorum pek. Bir günü evde dinlenerek geçirmem şart. Yaşlılık zor şey vesselam! (Ruhu 50 yaşından gün aldı)

20 Ağustos 2015 Perşembe

Korku-Gerilim Filmlerini Aratmayan Bir Rüya


Kuzenimle bizim evin önüne geliyoruz. Girişte yabancı biri var. Yanından geçerken soramıyorum kim olduğunu çünkü elindeki silahın büyüklüğü beni ürkütüyor. Birkaç eşyanızı alıp hemen evden çıkın diye emir veriyor bize. İliklerimize kadar hissediyoruz o korkuyu, çaresizliği.

Patlak Balon


Yeni bir şehir, yeni bir başlangıç, yeni insanlar. Ve benim bu yenilere karşı olan ihtiyacım. Ailemden uzaklaşma, biraz kafamı dinleme, kendi ayaklarımın üzerinde durmak için çabalama isteği. Bunlar itti beni Muğla'ya gitmeye. 30 tane üniversite yazabileceğim listeye tek bir tercih yazarak hem de.

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Dizi: iZombie


Kendime yeni bir dizi bulma arayışına girdiğim sıralarda karşıma çıktı bu dizi.The Walking Dead'ten sonra çıkan diğer zombi dizilerini beğenmemiştim ama bu diziye tam anlamıyla bayıldım! Konusuna gelelim o zaman hemen. Liv Moore kalp cerrahisi üzerine ihtisas yapan başarılı bir asistan doktordur. Geceleyin bir tekne partisine katılır ve bu parti insanların, kullandıkları yeni bir uyuşturucu yüzünden zombiye dönüşmesiyle son bulur. Zombilerden biri Liv'i de yaralar ve böylece Liv sabaha gözlerini bir zombi olarak açar. Yeni zombilerden biri olarak Liv, insanlığını korumak ve açlığını gidermek için taze insan beyni yemeye ihtiyaç duymaktadır. Bunun için bir adli tıp kurumunda işe girer. Fakat yeni beslenme şeklinin bir yan etkisi vardır. Beynini yediği kişiler hakkında görüntüler görmeye başlar. Bu gördüğü görüntülerle de yerel polis dedektifine işlenen cinayetleri çözmesinde yardımcı olur.

16 Ağustos 2015 Pazar

Kitap: Gördüğüne Asla İnanma


Öncelikle yazarın ilk kitabı olan Şah Mat göklere çıkarılırken bu kitabının yerle bir edilmesi hiç hoşuma gitmedi. Kitabın üç okurundan beşi ''Şah Mat'tan sonra bu olmadı Mazzanti!'' diyerek kendince yazarı eleştiriyor. Bir polisiyesever olarak rahatça söyleyebilirim ki bu kitabın eksiği yok fazlası var arkadaşlar. Romanda "kurt" veya "vampir" olarak anılan bir katil var. Kan akıtmaktan, kan görmekten zevk alıyor ve akıl sağlığı, insanlarla bir arada yaşayabilecek kadar yerinde. Üstelik bu katil Psikoloji Enstitüsi'nde de bir profesör. Kendi meslektaşlarından birini öldürüyor. Böylece enstitüdeki 8 profesör şüpheli konuma düşüyor. İçlerinden masum olarak gösterilen profesör Trevis cinayeti araştırmaya başlıyor. Yakın zamanda işlenen iki cinayet ve tam yirmi yıl öncesinde işlenen üç cinayetle profesörünün ölümü arasında bir bağlantı kuruyor. Tabi bu sırada hem kendi hayatını tehlikeye atmış oluyor hem de cinayeti araştıran polis tarafından suçlu bulunuyor. Ama altını kaza kaza ortaya çıkardığı bağlantılarla cinayeti çözüyor.

Hikaye: Saat Seslerine Esir Adam

 

Saat sesleri... Her bir tik-tak kafasında farklı farklı yerlere temas ediyordu. Ve temas ettiği yerde bir çukur oluşturuyordu. O çukurun içinde başka bir tik-tak çukuru daha açılıyordu.Öylece devam ediyordu bu döngü. Ona zarar veriyordu evet. Ama bunu bir çıkış, zihnini çeşitli düşünceler ve anılardan arındıran bir yol olarak görüyordu. Tek ihtiyacıydı bu çünkü artık dayanacak gücü kalmamıştı. Hem ne kadar çabalasa da hiçbir şey eskisi gibi olmazdı. Son zamanlarda ona ne olmuştu böyle? Eve tam sekiz duvar saati almıştı. Niye normal insanlar gibi bir saatle yetinmiyordu? Delirmiş miydi yoksa bilmediği bir hastalığı mı vardı? Üstelik bu durumdan kurtulmak için saatlerin pillerini çıkarması birkaç dakikasını alacaktı. Ama istemiyordu. Bu sesler ona ne kadar zarar verseler de aynı zamanda iyilik ediyorlardı. 

14 Ağustos 2015 Cuma

Dizi: Hannibal



Hannibal'ı izlemeye birkaç gün önce başladım ve ilk sezonu bitirmek üzereyim. 2013 yılında yayına başlamış bir diziyi izlemek için belki biraz geç kalmış olabilirim ama o kadar çok yabancı dizi varken ve hepsi birbirinden iyiyken bunu doğal karşılamak gerek. Peki doğal karşılıyoruz. Nasıl bir diziymiş bu? Hannibal psikolojik bir gerilim dizisi. Hmm. Will Graham ve Hannibal Lecter karakteri arasındaki ortaklık ilişkisi çerçevesinde işleyen karanlık bir dizi. Hmm. Karanlığı severim diyerekten giriştiğim ama aslında bana karanlıktan korktuğumu farkettiren bir dizi aynı zamanda da. O zaman hmm.

13 Ağustos 2015 Perşembe

İlk Blog Yazım


Merhaba :)
Henüz tam olarak blogger gibi hissettirmese de heyecanlı bir şeymiş insanın bir blogunun olması. Tabi bu heyecanın devamlılığı şart. Çünkü bir hevesle açılıp iki üç paylaşımdan sonra terk edilen çok blog gördüm. Açıkçası bu konuda kendime de pek güvenemiyorum.Nedeni belli... Her şeyden çok çabuk sıkılabilen bir yapıya sahip oluşum. Kısacası sonucun ne olacağını zaman gösterecek. Önce ilk yazımı tamamlayayım da gerisi bir şekilde gelecek inşallah. Gelmezse de bir kova su dökersiniz belki işe yarar. (-espri mi yaptın şimdi sen?)
Hoşçakalın :)

*2.yılı devirdik. 
Su dökenleriniz çok olsun.