Saat sesleri... Her bir tik-tak kafasında farklı farklı yerlere temas ediyordu. Ve temas ettiği yerde bir çukur oluşturuyordu. O çukurun içinde başka bir tik-tak çukuru daha açılıyordu.Öylece devam ediyordu bu döngü. Ona zarar veriyordu evet. Ama bunu bir çıkış, zihnini çeşitli düşünceler ve anılardan arındıran bir yol olarak görüyordu. Tek ihtiyacıydı bu çünkü artık dayanacak gücü kalmamıştı. Hem ne kadar çabalasa da hiçbir şey eskisi gibi olmazdı. Son zamanlarda ona ne olmuştu böyle? Eve tam sekiz duvar saati almıştı. Niye normal insanlar gibi bir saatle yetinmiyordu? Delirmiş miydi yoksa bilmediği bir hastalığı mı vardı? Üstelik bu durumdan kurtulmak için saatlerin pillerini çıkarması birkaç dakikasını alacaktı. Ama istemiyordu. Bu sesler ona ne kadar zarar verseler de aynı zamanda iyilik ediyorlardı.
Babasını daha geçen haftalarda kaybetmişti. İşte bu saat sesleri babasını, hesaplaşması gereken vicdanını unutturuyordu ona. Başlarda bir huzur da vermişti bu sesler. Fakat artık zarar vermeye başladılar. Sanki yaptıkları iyiliklerin karşılığını alıyorlardı. Sonuçta muhtaçtı onlara adam, katlanacaktı. Bütün gün aynı kanepede oturup saat seslerini dinliyordu. Bildiği tek doğru onlardan vazgeçerse kötü şeyler olacağıydı.Saat sesi dışında hiçbir sesi de duymuyordu. Artık onların esiri olmuştu sanki. Onun için olmasa da diğerleri için hayat hala devam ediyordu.Taziye için gelenler geri dönmüşler, telefonla ulaşmaya çalışanlarsa pes etmişlerdi. Eşi sabırla bu sürecin bitmesini bekliyordu. İki haftadır göremediği çalışanı için üzülen patronu ise artık içten içe kızmaya başlamıştı. Acaba bir işi bir eşi olduğunu hatırlıyor muydu adam? Bu zamana kadar hiç ihmal etmemişti işini ve ailesini. Ama artık o adam farklı biriydi. Bazı gerçekler vardı ve kabullenmesi çok zordu. Kimse ona aynı gözle bakmayacaktı. Babasıyla birlikte her şeyini kaybedecekti. Asla mutlu olamayacaktı. Eşinin o tatlı sesini bir daha duyamacaktı. Daha cinsiyetini bile öğrenemediği çocuğu babasını tanıyamayacaktı. Tatil planları yapamayacak, dört duvardan bir bahçeden öteye gidemeyecekti. Yediği hiçbir şeyin tadını alamayacak içtiği suyun tadı bile acı gelecekti. Değişmişti çünkü. Eskiye dönemeyecek kadar çok değişmişti. Ve bunları düşünmemek için dinliyordu saat seslerini. Kendi varlığından bile bihaberdi artık. Yürüyemiyor, konuşamıyor hatta kımıldayamıyordu sadece duyuyordu.
Tik-tak tik-tak tik-tak ti... Saat seslerini bölen bu gürültüyü duymadı adam. Kafasında kusursuz işleyen bir saat yaratmıştı. Orada her şey yolundaydı ve hep de öyle olacaktı. Ama normal insanların dünyasında işler böyle yürümüyordu. Kırılan kapıdan içeriye 3 polis girdi. Ellerindeki silahı kanepedeki adama doğrulttular. "Babanı öldürmekten tutuklusun" dedi polislerden biri. Demek gitme zamanı gelmişti. Kafasındaki saati ömür boyu taşıyacaktı adam. Hiçbir şeyi bilmeyecek duymayacak görmeyecekti sadece saatinin sesi olacaktı artık farkında bile olmadığı hayatında.
Babasını daha geçen haftalarda kaybetmişti. İşte bu saat sesleri babasını, hesaplaşması gereken vicdanını unutturuyordu ona. Başlarda bir huzur da vermişti bu sesler. Fakat artık zarar vermeye başladılar. Sanki yaptıkları iyiliklerin karşılığını alıyorlardı. Sonuçta muhtaçtı onlara adam, katlanacaktı. Bütün gün aynı kanepede oturup saat seslerini dinliyordu. Bildiği tek doğru onlardan vazgeçerse kötü şeyler olacağıydı.Saat sesi dışında hiçbir sesi de duymuyordu. Artık onların esiri olmuştu sanki. Onun için olmasa da diğerleri için hayat hala devam ediyordu.Taziye için gelenler geri dönmüşler, telefonla ulaşmaya çalışanlarsa pes etmişlerdi. Eşi sabırla bu sürecin bitmesini bekliyordu. İki haftadır göremediği çalışanı için üzülen patronu ise artık içten içe kızmaya başlamıştı. Acaba bir işi bir eşi olduğunu hatırlıyor muydu adam? Bu zamana kadar hiç ihmal etmemişti işini ve ailesini. Ama artık o adam farklı biriydi. Bazı gerçekler vardı ve kabullenmesi çok zordu. Kimse ona aynı gözle bakmayacaktı. Babasıyla birlikte her şeyini kaybedecekti. Asla mutlu olamayacaktı. Eşinin o tatlı sesini bir daha duyamacaktı. Daha cinsiyetini bile öğrenemediği çocuğu babasını tanıyamayacaktı. Tatil planları yapamayacak, dört duvardan bir bahçeden öteye gidemeyecekti. Yediği hiçbir şeyin tadını alamayacak içtiği suyun tadı bile acı gelecekti. Değişmişti çünkü. Eskiye dönemeyecek kadar çok değişmişti. Ve bunları düşünmemek için dinliyordu saat seslerini. Kendi varlığından bile bihaberdi artık. Yürüyemiyor, konuşamıyor hatta kımıldayamıyordu sadece duyuyordu.
Tik-tak tik-tak tik-tak ti... Saat seslerini bölen bu gürültüyü duymadı adam. Kafasında kusursuz işleyen bir saat yaratmıştı. Orada her şey yolundaydı ve hep de öyle olacaktı. Ama normal insanların dünyasında işler böyle yürümüyordu. Kırılan kapıdan içeriye 3 polis girdi. Ellerindeki silahı kanepedeki adama doğrulttular. "Babanı öldürmekten tutuklusun" dedi polislerden biri. Demek gitme zamanı gelmişti. Kafasındaki saati ömür boyu taşıyacaktı adam. Hiçbir şeyi bilmeyecek duymayacak görmeyecekti sadece saatinin sesi olacaktı artık farkında bile olmadığı hayatında.
Guzel bir hikaye olmus, keske gozum takilipta once sonunu okumasaydim.:-)
YanıtlaSilTüh kötü olmuş ama beğenmenize çok sevindim teşekkür ederim :)
Silçok iyi bu öykü. bu saat konusunu nasıl düşündün ya. saatla ilgili bi geçmişi mi var. ya da şizofren olmuş herhalde de mi. çok iyi polisiye olmuş bu yaa.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sadece saat sesleri duyunca insan bir trans haline geçiyor ben de ordan bir çıkarım yaparak uydurdum bir şeyler :)
Siluydurukçuuuuu ama güzel uyduruyon demek kiiiii kikikiii :)
SilHahaha teşekkür ederim kiiii :)
Silbaksanaaaa bloguma yanda blogun var artık sabitlendi ki yeriiiii :))))
YanıtlaSilAaaaa e çok mutlu oldum ki şimdi ben, teşekkür ediyorum :)
SilÇok güzel bir hikaye olmuş ellerine sağlık. Güzel bağlamışsın sonunu da çok beğendim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
Sil